12 Ağustos 2008 Salı

ALMAN USULÜ


Bizim zamanımızda diye başlamaktan nefret ediyorum ama yine bu cümleyi kurmak zorunda kaldım..
Efendim bizim zamanımızda (bu tarih miladi değildir özellikle belirtmek istiyorum) eğer bir genç kız genç bir erkekle flört ediyorsa erkeğin ekonomik gücü her ne olursa olsun hesabı o öderdi.
İşin maddi kısmı tamamen erkeğe endeksli olduğu için kız bu konuyla hiç alakadar değildi.

Biraz kendi kültürümüzle bağdaşan bu durumu biz o kadar benimsemiştik ki aksi bir davranış hakaret algılanır hem erkeğin hem kızın onuru zedelenirdi.
‘’Erkek adamın yanında hesap ödenmez’’ felsefesi ile vaka izzetinefis vakası olmuş, aslında pek de iyi olmuştu.
İşte bugün ne değişti de erkekler tam hesap sırasında birden ya acil telefon görüşmesi için masadan uzaklaşırlar veya başka bir sebeple ortadan yok oluverirler.

Azıcık gençlerle yaptığım mütalaada aldığım son cevap şuydu.
Biz buna kapitalizm diyoruz…
Bu kapitalizm benim bildiğim anlamda değildi onu anladım da acaba onlar bunu nasıl kaydırmışlardı merak ettim.
Onların Kapitalizm anlayışları; kişisel kârlılığa dayanan erkekler arası örgütlenme şekliymişşş…

Aslına bakacak olursanız bizim zamanımızdan bu zamana adımlarken başka bir isim bulmuştuk bu ‘’kapitalizme’’alman usulü diye ama o biraz daha yumuşaktı, hiç değilse orada herkes yediğini ödüyordu.
Kaldı ki o bile bize ilk zamanlar zül gelmişti.
Tabii bugün eskisi gibi kimse muhallebiciye gitmiyor bir parkta el ele otursak yeter de demiyor orta köyde bir kahve içse veya bir kumpir yese bütçesi delinecek e koca gün hepsi bu kadarla da kalmayacak daha gidilecek bir sürü yer var…
Ödese bin dert ödemese bir dert.


Şimdi yine eskiyle kıyaslarsak kızlarımız da kazanan konumda olması sebebiyle erkekler bu anlamda biraz daha cesaretlenmiş.
Hani diyorlar, hep eşitlik derdiniz ya buyurun eşitlik…
Tamamda eşitlik de yarı yarıya olmaz mı yahu el insaf deyin hiç değilse hesaba ortaklık edin dedim geçmişteki faturalarla takas edin dediler.
Ne bileyim dedim ya sanırım ben gibi dinozorların pek kabul edeceği bir yöntem değil ama gençler arasında kabul görmüş bile.


Pekiii iyi mi olmuş, vallahi biz yaptık oldu diyene ne denir hayrını görün derim.
Ama bir tavsiye de bulunabilirim, eğer bir gün kızlar da kendilerince bu sisteme bir isim vermek isterlerse ve buna da ‘’monarşizm’’ derlerse o zaman sakının işiniz zor olur.
Benden söylemesi…

4 Ağustos 2008 Pazartesi

BAŞLARIM BÖYLE SEVGİYE!!!


(‘’Seviyorum’’ demenin kolay olduğu yerde…)
Belki bu söz gerçek anlamını kaybetti belki de sevmek esası nedir bizler unuttuk, ancak her birimizin diline dolanan sevgi bugün gerçek hezimetini yaşıyor…

Dilimizle yüreğimiz arasında ki bağ mı koptu dilimize geleni söyleyip geçer mi olduk bilmiyorum ama bildiğim tek şey var ki menfaatlerin çakıştığı yerde duygular değişim yaşıyorsa onun adı ‘’sevgi’’ değil…
Bizler sevmiyoruz sevmiş gibi yapıyoruz.

Oysa biz milletçe bu duygumuza sıkı sıkı sarılan sahiplenen, vatanı için toprağı için yari için yareni için hayatını yok sayacak kadar yürekliydik, ne oldu da kaybettik?
Ülkemin toprakları satılıyor vatan ‘’sevgisi’’ için!
Eğreti binaların içinde adına eğitim dedikleri kurslarda 17 minik canı toprağa verdik Allah ‘’sevgisi’’ için!
Bir ucundan ateşe verilen ormanlarımız alev alev yanan ciğerlerimiz, yüreklerimiz, hangi zalimin sadist ‘sevgi’sine teslim!!
Sevginin adı mı değişti?

Gelin yürekli olun gelin dürüst olun ve deyin ki;
Biz almayı din ve sevgi saydık var olan şerefim(!) üzerine yemin ederim ki, kendi çıkarlarımın önüne geçen her şeyi yakar yıkarım.
Deyin ki;
Menfaatlerimi kollamak adına birime bin katmak adına bu keseri hep kendi adıma yontmak adına şahsım dışında hiçbir menfaat gözetmeyeceğime ant içerim...
Haydi deyin!

Nasılsa allahsızsınız kitapsızlar nasılsa arsızdır o diliniz siz bin kere tövbe eder bozarsınınız da adına da ALLAH ‘’sevgisi’’ dersiniz nasılsa.
Siz dersiniz sizler dersiniz de o olmayan vicdanınız ne der?
Hiç değil mi?
Yaptığınız her şey sevgi adınayken vicdan ne desin, hiç…
Biz sizden vazgeçtik bıraktık deveyi hamutuyla yutun, yıldı gönlümüz gerçekten usandık, her şeyi talan ettiniz hiç değilse elleşmeyin de şu bizim bildiğimiz anlamında kalsın sevgi…
Olmaz mı?
YOKSA BEN BAŞLARIM BÖYLE SEVGİYE!!!

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşamşansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynıhastalıktan mucizevî bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor Nat durumu beş yaşındakioğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir anduraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu : "Hemen mi öleceğim ?"Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu…

Kaçınız şu ‘’ufaklık’ kadar yürekli oldunuz kaçınız böylesine hakkını verdi sevmenin, hiç tattınız mı ömrünüzce böyle sevmeyi?
Bilmem ki…