20 Haziran 2008 Cuma

FEMİNİZM


Bu gün feminizm ve taraflarından bahsetmek istiyorum, hem biraz konu hakkında fikir edinmiş oluruz hem de seçilecek bir yolsa tercih ederiz neden olmasın.
Geçen hafta bir kanalda tartışma programı var, bayan bir yazarımız sürekli bağırıyor karşısında da gazeteci bir beyefendi, tamam dedim fırsat bu fırsat şimdi çözerim ben bu işi...
Bayan neden efendim diyor neden ben de gece ikide yalnız başıma çıkıp bir yerde bir şey içemiyorum, adam için diyor sizi engelleyen ne?
Siz diyor kadın yani hemcinsleriniz, ben kadın kimliğimle tarafınızdan bir şekilde taciz ediliyorum buna ne hakkınız var?
Şimdi burada durup bir nefes alalım, söylem bana göre baştan falso, bir kere bölücü bir yaklaşım, siz-biz-kadın-erkek nedir bu...?
İstedikleri şey bu tarz bir özgürlükse gazeteci beyefendinin dediği gibi kimse kimseye engel olamaz.
Sokaklar erkekler kadar kadınlara da açık, ancak bizim güzel bir sözümüz var hamam giren terler der, o saatte sokağa çıkan bir kadın taciz edilir doğru söyler yazarımız, ama yanlış, olaya taraflı bakmada, çünkü en yakın annesi ise onun vaktin bu zamanında yanında bir erkek arkadaşı yokken dışarıda olmasına hoş bakmayacaktır.
Yani onu asıl durduran ya da taciz eden önce kendi cinsidir.
Başta da söylediğim gibi her düşüncenin yanındayım, ama savunduğumuz fikrin bize getirisi ne?

Şöyle söyleyebiliriz, belki mesaisi uzamış bir bayanın hava karardıktan sonra evine dönmekte yaşadığı huzursuzluk kendini korkan hissetmesi, kadını bu nokta da isyan ettiriyor olabilir.
Ve de bu çok insani bir duygu, burada rahatça evine ulaşamayacağını hissetmek bile kişiyi yaralar, fakat ben erkeklere tek tek lütfen bize saldırmayın demek yerine, kendimizi korumayı öğrenmeliyiz diyorum.
Kaldı ki bunun gecesi gündüzü de yok, burada başka bir şey söyleniyor, gece hayatından erkekler kadar özgürce faydalanamadığını anlatıyor kadın, söylediğim şekilde eğer kendini korumayı öğrenirse gece hayatı da kendinin kendine teslim ettiği özgürlüğü olur, yani erkekten ricaya gerek yok...
Bir de duyguların hürriyeti söz konusu, kadının bir erkekle beraberliği devam ediyorsa evli ya da sadece beraber yaşayan iki insan da olabilir, o zaman da aşk tartışılıyor.
Sebep şu, erkek bir süre sonra bu yoğun duygusundan uzaklaşması halinde bir başka kadına yöneliyor da kadının niye böyle bir özgürlüğü yok, yani o da yeni bir aşk yaşayabilir, hem evlilik devam eder ya da birliktelik hem de böyle bir çeşidin ne zararı var, çünkü zaten erkek yapıyor...
Aşk ne kadar aynı yoğunlukla yaşanır bilmiyorum, çünkü gerçekten çok yüksek seviyelerde seyreden bir nabız atışı aşk ve burada bundan tek yorulanın erkek olduğunu düşünmüyorum benim naçizane görüşüm, aynı şekilde kadın da yorulur, yani bu çok hızlı yanan bir ateştir zamanla yavaşlar, o zaman yerine gelen sevgidir, burada erkek yine o duyguyu aramaya çıkmışsa yani yaşadığı ona yetmemişse yol açık tabii ki denesin, ama anlayamadığım kadın bunu tekrar yaşamak için mi talep ediyor yoksa erkeğe gövde gösterisi mi yapıyor?
O zaman şöyle yapalım evlenmek beraberinde sorumluluk da getirir ille de nikah olmasın bu fark etmez beraber yaşadığınız insana da aynı derece sorumlusunuz tabii oda size, bunu hiç böyle inatlaşarak değil çünkü gerek yok, ben seninle olan beraberliğimden artık eskisi kadar zevk almıyorum ve yollarımızı ayıralım istiyorum diyerek, dürüstçe ve mertçe bir teklifle bu gerçekleştirilebilir, bunu her iki taraf için de söylüyorum, yani gizlenerek olması daha mı heyecanlı, ya da daha mı güzel?
Burada feminist arkadaşlarıma katılıyorum ama sadece şu anlamda ayrılıyorum, evet erkek kadar kadın da duygularını yaşamakta özgür, sadece erkeğin de kadının da beraberken bunu yapması yanlış ve onlar yapıyor diye kadın da kendini küçük düşürmemeli çünkü yapılan şey hiç de erdemli bir davranış değil...
Ne kadının ne de erkeğin yaşadıkları süre içinde kendince istediklerini yapabilecek kadar özgür olduğunu düşünmüyorum, hiç kimseye bağlı olmadan salt kendi adınıza bile yaşarken bu olmaz.
Bir sürü şey bizi geri çeker, adına ne derseniz deyin toplum baskısı ananeler yasalar tabular ne derseniz hiç fark etmez, içimizden bir sürü insan bir an gelir çılgın gibi kendini sokağın ortasına atıp bağırmak ister, içinde coşanları söylemek ister yanlış yapmak ister ama yapamaz çünkü kendini durdurur, erkeği de kadını da, özgürlük kendi düşüncemiz kadardır, ne kadar düşüne biliyorsak o kadar...
Yapılan kaçamaklar burada bize ne için örnek? Kesinlikle kişilerin başka birini sevmesi ayıptır demiyorum, sevebilir cinsi ayırmadan konuşalım, ancak erkek bunu üzerini örterek yapıyor gizliyor diye bizde ondan örnekleyelim mi?
Hırsız çalıyor diye bizde mi çalalım?
Sevgi tartışılmaz ya vardır ya yoktur, bittiği yerde de yol biter, o zaman kendimizce bize uygun olanı bulur yürürüz, tatlıyla çorba bir arada yenmez...
Hayat arkadaşımız yiyormuş e yesin bizde mi midemizi bozalım şimdi bir inat uğruna.
Erkek tarafından koruma altında tutulan kadınlara da isyan var tabii bu düşünce de, ne diye dayatıyorsun o sen değil ki ne diye, köle muamelesi yapıyorsun gibi söylemler var.
Evet, bu çok doğru bir tespit, ne diye dayatıyorsun, gitmeyeceksin, giymeyeceksin, söylemeyeceksin, ne bileyim adamın kendince kuralları var sayıyor işte.
Çünkü bu bir güç sağlıyor, kimin eline geçse kullanır, neden erkek suçlu, neden feminist düşünce erkeği asıyor?
O kadını da yetiştiren bir kadın, daha çocukluğundan başlayan ve evlenene dek tükenmeyen nasihatler, kocana karşı gelme sözünden çıkma, evine zamanında gir, sofrada eline sohbette diline hakim ol, diyen de bir kadın, kendi eşinde gördüğünü aynen kabullenip kızına aktaran da bir kadın, yanlış kimde?
Erkekte mi?
Allah erkeğe verdiği düşünme gücünü kadına da vermiş, yanlış nerede olursa olsun fark edilir, ben bilmiyordum olmaz, sen bilmiyordun yaşadın gördün yani tecrübenle tescilledin, kızına neyi öğrettin?
Madem özgürlük başkalarının düşünceleriyle değil de kendi düşüncelerinle yaşamak ki bu doğru, niye sen boyunduruk altındayken evladına da sen de aynını yap dedin, burada kadın sütten çıkmış ak kaşık, erkek dayatıyor diye mi suçlu?
Dayatır, dediğim gibi hepimiz elimizde olan egemenliği kullanmaktan yana oluruz, böyle bir imkânımız varsa biz de erkeğe kullanırız, maksat bu değil ki, önce bunu anlayalım, niyetimiz üzüm yemek mi bağcı dövmek mi?
Bu sözlerim beni kadın düşmanı falan gibi gösterecek bir yandan da bunun sıkıntısını çekiyorum ama değilim, ben her şeyden önce bir insanım ve benim sahip olduğum haklarım erkeğin iradesin de değil, işte hazmedemediğim bu biz neyi kimden talep ediyoruz, bu yol yanlış...
Bu gün mağdurum kocam bana saygı göstermiyor ya da dayak yiyorum diyen hangi kadına bakarsanız bakın bir çıkış yolu aramıyor, kaderine razı olmuş onu yaşıyor, asla erkek kabahatli değil, kişi eğer çalışabilecek güçte ise hayatını kazanır, kesinlikle eğitim falan gibi laflar etmeyelim, birçok üniversite mezunu kadınımız da dayak yiyor, bizi bırakın Amerika da karısını en çok dövenler üniversite mezunları dayak yiyen kadınlarda üniversite mezunu, bu bir araştırma sonucudur.
Üstünlüğü siz teslim ederseniz tabii ki kabul görür yok ben almayayım kim der?
Güzel olan bu değil yaklaşım çirkindir tabii ki kötü örnekler ama benim söylediğim boyun eğiş, bu hepsinden daha ayıp geliyor bana...
İnsan dağ başında kendini özgür sanır
Toprak yalnız büyütmez hem de çürütür
İnsan kendine güvenmeli daima
Ağaca dayanma kurur, insana güvenme ölür...
Biz kadın olarak sırtımızı dayadığımız eşimizden kuvvet alıyorsak, kendi başımıza ayakta duramıyorsak bundan neden sadece erkek sorumlu olur, hiçbir mantığa sığmıyor bu, o zaman dayanmayacaksın arkadaş, her nimetin bir külfeti var, bu kadar rahat yaşamaya bedel sunulur, neredeyse kadının yerine düşünen erkek tabii ki kendin de bazı hakları bulacak, giyme diyecek gitme diyecek yapma diyecek, ayağımıza basılmasını istemiyorsak ayağımızı ayağının altına sokmayacağız...
Yıllarca evlenelim diye yalvaran Fadime’yi hiç ciddiye almayan temel Fadime’nin bu inadından bir gün vazgeçeceğini umarak ihtiyarlamış, tabii Fadime de...
İkisinin de yaşları hayli ilerlemiş ama yine de birbirini sevmekten vazgeçmeyen bu iki sevgili bir gün parkta oturuyorlarken, Fadime birden son şansını denemek istemiş ve Temel demiş, artık evlensek diyorum sen ne dersin?
Temel uzun uzun Fadime’ye bakmış iyi de Fadime demiş bizi bu yaştan sonra kim alır???
Bizim fıkralarımız bile kadının bir yere sığınmasını dile getirir erkeğin de buna ne kadar sıcak olduğunu anlatır.
Hemcinslerimiz tarafından yargılanırken suçladığımız erkekler oluyor ben de bunu çözemiyorum, bir kız otuz yaşına gelmiş ve hala evlenmemişse ilk önce en yakınları tarafından evde kaldı damgasını yer, bunu erkelerden evvel söyler kadınlar.
Otuz yaşında ki bir kızla erkek evlenir kırk yaşındakiyle de evlenir hiç sorun yok ki orda, dava kadınlar arasında, şimdi buraya bir virgül koyuyorum feminist arkadaşlarımızın bir kadın neden kendinden yaşça küçük biriyle beraber olamıyor ya da olduğu vakit niye tepki alıyor sorusuna yöneliyorum.
E olsun arkadaşım kadın elli yaşında yirmi beşlik bir erkekle beraber olmayı sindirebiliyorsa bu kendi meselesi, toplum onu özel görmüyor ona nasıl bakıyorsa erkeğe de öyle bakıyor, sen sadece bağırdığın için fark yaratıyorsun hepsi bu...
Ortada bir mahkeme var ama ne sanık doğru ne yargı, sorgulanması gereken önce kadın, önce kadına sormak zorundayız nereye kadar neyi kabul ettin ya da niye ettin diye?
Ata binip ırağa gitmeye gerek yok, lafı hiç dolandırmadan yanlışları belirlemek ve de objektif bakmak zorundayız, kim yük taşırım derse yük ona vurulur, kadın baştan pazarlık geliyor, erkek de uyguluyor, kime bağırıyoruz, bence çok adil değil...
İnsan ömründe en kötü şey BİRAZ olmaktır, biraz düşünürsek biraz çalışırsak biraz direnirsek kısaca biraz yaşarsak, karşımıza ÇOK olan birileri gelip bizi yöneten olur, bunu kesinlikle ne erkeğe ne de kadına maal etmek istemiyorum sadece insan olarak koyuyorum, ama ille kadın denecekse o zaman ona da BİRAZ olmayacaksın diyorum.
Bizi neden eziyorlar diye hesap sormak yerine, biz neden eziliyoruz diye sormak çok daha mantıklı, insan direnerek köle olma anlayışını kökünden kopardı, çünkü kendine bir türlü yakıştırmadı, çünkü ne erkeğine ne de kadınına uymadı, o bir imparatorluktu, bunun kaymağını yiyenler de ellerinde ki gücü isteyerek vermediler, şimdi ne oldu, camii de kazandık mescit de mi dağıtıyoruz?
Ve bunu yaparken niye karşımızdakini suçluyoruz, eğer hak varsa yani kaybolan hak varsa verilmez, alınır...
Yine feminist bir yazarımızın kitabını okuyorum, yeni evli bir arkadaşının balayında başından geçen bir olayı anlatıyor ve inanılmaz tepkili, evli çift yemek yerken erkeğin üzerine çorba dökülüyor ve odaya çıkıp üstünü temizlemek üzere kalkıyor, çok doğal olarak da eşi de ona refakat etmek istiyor.
Vay vay vay, sen misin kocanla giden, yazar bu ne demek olurdan başlıyor en sonunda kadın hizmetli demekle bitiriyor.
Şimdi yine güzel bir söz geldi aklıma, nasıl bakarsan öyle görürsün diye...
Bu olayda kimse zorbalık yapıyor mu, kadının hakkına tecavüz var mı, sürüklenerek bir yere mi götürülüyor, hatta sende benle gel teklifi bile yok...
El insaf, çıngar çıkaralım ama gerçekten çıkması gereken yerde.
Bu kadın erkek eşitliği kavgası değil, kadınla erkeği birleştirme kavgası da değil, iki cins ayrı dursun herkes bildiğini okusun kavgası.
Kadın eğer evliyse eşine yemek yapmakla çamaşırını yıkamakla ya da onun ütüsünü halletmekle ezilmez, küçülmez, onun özgürlüğü de sınırlanmaz.
Kadının da erkeğinde fiziki özellikleri itibariyle kazandıkları el melekeleri vardır, yani her evde bulaşık varsa kadın halleder musluk bozulursa erkek tamir eder, bu bir iş bölümüdür maksadın kimseyi ezmek gibi bir fikri yoksa bunda ne zarar olabilir?
Ben bir buzdolabını sırtıma alıp üç beş kat yukarı çıkaramam çünkü kadın olmam sebebiyle yaradılıştan narinimdir.
Özel karate judo vs gibi ders almamış bir kadın kötü bir saldırı anında kendini korumakta zorlanır.
Oysa hayatında hiç boks eğitimi görmemiş bir erkek, hele hele yanındaki hanıma bir zarar gelecek ortamda tek yumrukta adam bile öldürür...
Bu onun ne kabalığı nede üstünlüğünüdür, yaradılışından kaynaklanan fiziki gücüdür, tıpkı kadının duygusal anlamda daha kuvvetli olması gibi...
Şimdi elmalarla armutlar toplanmaz, ne erkeği kadınla eşitleyebiliriz, ne de kadını, konumlar farklı neyi neyle çarpalım?
Her şeyden evvel şık değil...
Ama bana şunu derlerse, kırsal kesimde ki kadınlarımız mahrum, erkekler çok adil davranmıyor kadın tarlada kadın evde kadın okutulmamış üç beş koyuna kızlarımız takas derlerse kabul, haklarını alamıyorlar eziliyorlar, bu kadar özveriye üstlerine kuma geliyor ağa anlayışı hüküm sürüyor kahveler tıklım tıklım derlerse, ben hepsinden daha feminist olup hepsinden daha çok mücadele edebilirim ve yanlarında dururum.
Çünkü gerçekten farklı durumlar, gerçekten çaresizlik var, ama ben hizmetli değilim ev işini kocam yapsın o çıkıyor da ben niye gece dışarıya çıkamıyorum gibi yada buna benzer ucuz örneklerle demagoji yapılırsa affetsinler ama kafamı yatıramam...
Çünkü anlayışımın içinde kadın erkek farklı durmuyor, sadece özellikleri farklı çünkü biri dişi biri erkek başka türlü olur mu?
Ekonomik koşulların bu kadar ağır olduğu ülkemizde hatta erkekleri biraz da yorgun yılgın görüyorum, şimdi sesler kadında iş dünyasında diyor ama sorumluluğun en ağır dilimi erkeğin, bu inkâr edilmez bir gerçek.
Bedavadan baba oluyorlar, kadın çocuğunu bile dokuz ay karnında taşıyor diyen bir zihniyete söylenecek laf yok...
O bedavadan babalar, dokuz ay sıkıntı çeken annelerden sonra, çocukları dünyaya geldiği andan itibaren minimum yirmi yıl o çocuğun her şeyini sırtlanmak zorunda ve bundan mükellef de.
Yemesi içmesi giymesi eğitimi sağlığı babanın evladına vereceği ahlaki değerler sorumluluklar ve daha sayamadığım bir sürü mesuliyeti sırtlanır o bedavadan babalar...
Üzgünüm, benim babamda bir erkek ve onu böyle şeylerle yargılamadan dümdüz seviyorum, eğer annemle hayatlarını birleştirip sevgiye imza atmasalardı ben bu gün burada yazıyor olamayacaktım, onlara da bu vesileyle teşekkür ediyorum.
Her cepheden erkeklerin durumunu değerlendirmeye çalışıyorum, o kadar ince bir çizgi ki aslında erkekler zor durumda, eşine yada beraber yaşadığı kız arkadaşına tamam birlikteyiz ama birbirimize sorumluluklarımız yok dese dilediğin saatte git dilediğin saatte de gel öyle yemektir bulaşıktır temizliktir gibi şeyler senin işin değil dese, başta kendi yakınları olmak üzere bin ayrı yerden ayrı ses gelir, kimi bu adam karısını sevmiyor der kimi vah zavallı kadına sorumsuz bir adamla evli der, bu adam başka birini seviyor diyenler bile çıkar artık dinleyin yorumları takdir beklerken üstüne kötek.
Kadına bakarsak, eşinin kendi düşüncesine katılmasına sevinemez bile, ona da en yakın olan kişiler bu tarz yaşamasını doğru bulmaz, onaylamazlar, kadını da onaylamaz erkeği de onaylamaz.
Çünkü toplum kültürümüze ters ne kadar uydurmaya çalışsak bize bir beden büyük olmaz işte.
Ama bir günah keçisi bul ille de erkek olsun diyorsak vurun abalıya...
Her zaman bir erkeğin bir kadına bir kadının da erkeğe ihtiyacı var, tek başımıza da güzel şeyler yaparız, ille de karşı cinse sevgimizi vermek zorunda değiliz, ama vermeye karar verdiysek artık sen-ben-kadın-erkek anlayışını bırakıp biz bir olduk diyebilmeliyiz.
Çünkü hayatımıza ortak ettiğimiz insana, evimize aldığımız bir yardımcı gibi, bak bunu yapacaksın şunları yapmazsan bende böyle yapmam gibi, anlamsız kaprislerle yormak yıldırmak kafasını karıştırmak sonuç itibariyle her iki tarafa da zarar verecektir.
Asla taraflı değilim, herkesin düşüncesine saygılıyım, ama bir fikrin yanında ya da karşısında olmak için o fikrin artısını eksisini hesaplamak zorundayız.
İçine sevgimizi koyduğumuz hiçbir şey bize zor değil, çünkü sevgi kaya gibi dediğimiz kadının da erkeğin de dizlerini büker.
Yeter ki elimizdeki hayat ağacını acıtarak yontmayalım, çünkü onun bir dalı erkek bir dalı kadın...

Hiç yorum yok: