12 Haziran 2008 Perşembe

KADER


Din konusunda konuşurken biraz tedirginlik yaşarız, hatta bazen korkarız karşımızdaki konuşana bile kapatalım bu konuyu günaha giriyoruz dediğimiz olur.
Bu çocukluğumuzdan süregelen bir anlayış, belki büyüklerimizin telkini belki de gerçekten çok konuşulur olmaması bizi biraz çekingen etti.
Ama her konu konuşuldukça detayları ortaya çıkar, üstün körü bilgilerin yerine daha doğru daha yönlü öğrenebiliriz, bundan korkmamıza gerek yok.
İşte kader bu noktada yorumlanmaya başlıyor, öğrenen bilgiyle donanan onu daha iyi anlıyor ama araştırmayan konuşmayan sormayan insan kaderim böyleymiş daha fazla öğrenemedim bilemedim demekle kaderi de kör nokta da bırakıyor.
Bir kere genel bir görüşümüz var, iyi yada kötü ne varsa hepsi kaderimiz, bu anlayışı benimseyip kabul etmişiz, ama neden?
Diyelim bir işe el attık istediğimizi elde edemedik, kader bu kısmet bu kadarmış deriz, kızımız iyi bir evlilik yaptı ve de mutlu, kaderi güzelmiş deriz.
Yani bu öyle bir savunma mekanizması oluşturuyor ki biz hiçbir şeyden sorumlu olmuyoruz, kader yapıyor ne yapıyorsa.
Şehirlerimizi fay hatları üstüne, evlerimizi sel yataklarına kurarak doğayla dövüşüyoruz, ama inanılmaz da kararlıyız, bu mücadeleyi her seferinde kaybetmemize rağmen asla vazgeçmiyoruz, kader bu belli mi olur bakarsın güler...Peki biz kaderi yönlendiremez miyiz, yani seçimlerimizle kaderimizi tayin edemez miyiz?
Eğer hayır bu mümkün değil derseniz, o zaman ben insanın mantığının zekasının çok işe yaramadığını düşünürüm, çünkü ne yaparsam yapayım zaten sonucu kader belirleyecek...
Böyle bir vazgeçmişlik bize hiçbir katkı sağlamayacak tam aksine yapabileceklerimizi de yapamayacak bir haleti ruhiyenin içine girmiş olacağız.
Doğduğumuzdan itibaren var olan ve ömrümüzün nihayetine kadar da devam edecek aklımız bizde baki kaldığı sürece düşüneceğiz, ama bir hastalık hasıl olur düşünme yetimizi kaybederiz zaten artık bizim fonksiyonumuz olamaz, düşünen insan hatalar yapar, başarır başaramaz, güzeli yada çirkini yaşar yani bir şekilde dener, duamız her zaman hayırlı ve bize her zaman kazanmak yolunda adımlar nasip olması içindir.
Bazen bizim gücümüzün üstünde olan işlere bile soyunuruz, Allah büyük diyerek başlamaz mıyız?
Bu gün başarılı insanları incelediğimiz de önce cesaretli olduklarını görürüz, ve çok çalıştıklarını anlarız, her zaman kader onlara gülmüyordur muhakkak, bence onlarda gülümsemesini sağlıyor.
Bir iş kurmaya karar verdiğimizde en başından fizibilitesini çıkarmazsak, arz ve talebin durumunu ölçmezsek ve de biz iyi bir yönetici değilsek ne yaparsak yapalım sonuç fiyasko olur, buna kader ne yapsın, hiç suçlu değil.
Kaderimiz kötü değil biz iyi değiliz...
Bir kız evleneceği erkeği seçerken ahlakına gelir düzeyine fiziğine kısaca kendince önem arz eden değerlere bakıp araştırıp evlenirse, o kızın ahlaksız çirkin veya maddi anlamda zor bir hayatı olmaz, çünkü seçimini yaparken kaderini tayin etmiş olur.
Bütün bunlara rağmen şartlar sonradan değişebilir, eşinin işi bozulabilir yaşlanınca yüzü değişir, ama hep ahlaklı hep iyi bir insanla beraberdir, yine eğer başlangıçta kendi hayatını da ekonomik anlamda garanti altına alsaydı maddi bağlamda da eşine destek olacaktı, mağduriyet kendi seçtiğimiz bir yol sadece daha az düşünerek karar vermek bizi çıkmazda bırakıyor, kader masum.
Ben ne ekersen onu biçersin sözünden salt iyilik yaparsan iyilik bulursun kötülük yaparsan kötülük bulursun anlamını çıkarmıyorum, bazen iyilikle yaklaştığımız olaylarda bile karşılığını hıyanet olarak alırız, bence burada söylenmek istenen biraz daha geniş anlamlı bir deyiş.
Yani yaptıklarımızın bize geri dönmesini de anlatan buğday ekene arpa çıkmayacağını ifade eden bir cümle, o zaman biz bir şeyler ekmek zorundayız, çıkanın kötü olması da bizim kaderimiz değil mutlaka yaptığımız bir hatadan dolayı yada eksik bilgimizle hareketimizden oluşan bir yenilgidir.
Ya Allah ya kısmet ne çıkarsa bahtıma dersek, kadere vurmak anlamsız, çünkü biz ne çıkarsa dedik...
Allah insana düşünme yetisini bu yüzden vermedi mi iyi ile kötü arasındaki farkı ayırt edip güzel yolu tayin etmek sadece insana has değil mi, o halde ne diye kendimizi ikinci sıraya koyup kaderi birinci yapıyoruz.
Acaba bu biraz sorumluluktan kaçış mı, ne yapalım kaderim buymuş demek belki de bizi üstleneceğimiz yükten kurtarıyor olabilir mi?
Bence biraz öyle görünüyor, bu biraz da sıyrılma sanki, camiyi çalan kılıfını baştan hazırlıyor başlarken dur bakalım kader neyi gösterecek demek olumsuzluklardan çok da fazla sorumlu olmayacağımızı anlatan kılıf...
Hayatımızda bazı devreler olur, sanki bir iniş başlar, her şeyde ama, hep bir şeyler ters gider, aslında bu yolu inişli çıkışlı olarak kabul ederiz de inişi yaşarken tabii ki çok da hoşnut kalmayız.
Ben bunu sınama kabul ediyorum, gençliğin sonu da ihtiyarlık değil mi?
İnsan zaten yaşadığı sürece en başta vücudunda bunu yaşamıyor mu, işte iniş, hatta bu yitiriş çünkü geri alıntısı da yok, böyle bir düzenleme yapılmış ne kadar da uğraşsak bunu değiştiremeyiz.
İşte hayatımızda ki o zaman zaman yaşadığımız dikey inişler de biraz buna benziyor, ama güzel bir fark var aralarında, bu yolu tekrar çıkabiliriz, çünkü yitirmiyoruz sadece bir zaman dilimini inerek geçirdik.
Çok iyi irdelersek bir yerler de yanlış yaptığımızı buluruz, belki de bu bize ders olması ve yaşanması gereken zamandı, belki de biz o günlerden çok şey öğrendik, tabii ki biraz canımız yandı, ama bazen nasihatin kar etmediği yerler de yaşadıklarımızdan öğreniriz.
Bu bizim belirlediğimiz ve de aslında seçtiğimiz yoldur...
Yani yarın yapacaklarımızı da bu gün yaşayacaklarımızı da planlarız bunlar her zaman bizim istediğimiz gibi gerçekleşmez bunun kaderle bir ilgisi yok çünkü kader bu demek değil, dediğim gibi çok şeyi kadere bağlar olduk.
Bizim karar veremeyeceğimiz noktalar var hayatımızda bunları ne durdurabilir ne de olabilmesini sağlayabiliriz, kazalar, afetler, amansız hastalıklar, örnekler çoğaltılabilir bu vakalar bizim inisiyatifimiz de değildir, ama hayatımızın bütününü kontrolden çıkarmamız ve her şeyden kaderi sorumlu tutmamız yolu yanlışa götürür.
Bu demek oluyor ki kaderimizi yönlendirebiliyoruz, kadere teslimiyet insanı bir anlamda çalışmaktan emek vermekten düşünmekten geri çekmez mi?
Nasılsa her iş olacağına varacak anlayışında yaşamak bir sürü şeyi dumura uğratacaktır.
Nasrettin hocanın testi hikayesini hepimiz biliriz, olabilecek bir kazayı bile peşin peşin önlemeye çalışan mizahi bir anlatımda kaderde bu varmış anlayışının önü kesilir aslında...
Bu söylediklerimden kadere inanmazlık çıkarılmasın, kadere şerre meleklere de ahrete de yani amentünün içinde söylenen her şeye inanırım, sadece kaderi üzerimize örtü gibi çekmeyelim onu doğru anlayalım demek istiyorum.
Teslimiyet sadece Allaha ve bizi yaratan programı önceden belirlenmiş bir insan yaratsaydı bu dünyayı imtihan yeri saymazdı, o zaman neye göre olacak bu sınav, sorularda cevaplar da belli, günahın da sevabın da dışında kalırdı insan.
Düşünsenize ben bütün gün içiyorum her gün sarhoşum yaşama hiçbir katkım yok kendi adıma bile yararlı değilim, ama işim kolay, bu benim kaderim derim...
Cezam da olamaz çünkü ben önceden tayin edilmişi yaşadım yani elim kolum bağlı olur bu durumda.
Burada içkiyi sadece bir örnek olarak verdim, bir sürü negatifliğimizi bu şekilde açıklayabiliriz, kolay bu yol.
Kamer suresi 49.ayette şöyle buyurmuştur Alla hu teala ^^Şu bir gerçek ki biz her şeyi bir kader/ölçü ile yarattık^^
Burada vurgulanan kader ve ölçü hayatımızdaki nizam ile ölçüler değil midir?
Kainatta her şey bir ölçü ve nizam içindeyken insan bundan ayrı tutulamaz, ama kaderi önceden yazılmış bir yazı kabul edersek, o zaman çabalamak manasını kaybeder...
Bir Deliyle Evlendim isimli kitap okudum, Müslüman Türk erkeğiyle Amerikalı Hıristiyan bir kadının evliliği işlenirken, dinimizi de güzel ifadelerle tasvir etmiş.
Orada kadın eşine Türkiye’nin neden bu kadar geri kaldığını soruyor, bu kadar verimli topraklara sahip olan bir ülke neden bu durumda?
Adam cevap veriyor, paragrafı olduğu gibi naklediyorum.
İki türlü dua vardır, dille ve halle, kahvede ki insan da ya Rab rızkımı arttır dese fakirliği yine devam eder.
Buraya hemen bir virgül koymak istiyorum, şimdi bu kahvede dua eden adamın fakirlik kaderi midir?
Devam ediyor...
Tarlasını süren tezgahta çalışan hal ile dua ediyor, rızkı artıyor.
Biz Müslümanlar daha çok dille dua ederiz o yüzden kalkınamıyoruz, siz hal ile dua edenlerdensiniz...
Ne kadar güzel bir anlatım, oturduğumuz yerden hiçbir yere gidemeyeceğimiz gerçeğini vurgulayan, ve verilen emeğin geri dönüşünü aynı zamanda duayla destekleyen başka bir milletin anlayışını dile getiren başarmanın anahtarını veren çok güzel bir örnek.
Eğer kader anlayışımızı Amerikalılarla ölçersek Allahın Amerikalılara bu konuda yardım ettiği çıkar ve sizce Allah böyle bir haksızlık yapar mı?
Çalışmadan istemek, iyi düşünmeden hareket edip yapılacak şeyi yıkmak, sonra bu faturayı kadere kesmek biraz da günah...
Yani bir günah keçisi bul ne varsa ona atfet, dili yok ki konuşsun yoksa o bile yetti gayrı diyecek.
Belki bizi bir miktar rahatlatan bir anlayış ama sadece bir süre için, çünkü daha sonrada kadere de isyan ederiz.
Biz elimizden gelenin en iyisini yaparız, olmaz noktasını sıfıra getirene kadar uğraşırız, buna rağmen yine de olmazsa olmamasında hayır vardır, bu ne kötü kaderimiz ne de önceden tayin edilmiş yazımız olur.
Uğraş verdiğimiz zaman içinde, olmadığından şikayet ettiğimiz işimiz belki olması halinde bizi daha büyük sıkıntılara sokacak olandır.
Şer gibi görünenin de ucunda hayır vardır, biz gereken her şeyi yaptık diyebiliriz.

Hep görüyoruz o kadar içki içip evinde bile yürümeyecek halde olan adam direksiyon başına geçiyor ve çok doğal olarak kaza yapıyor ya ölüyor ya sakat kalıyor, ölüyorsa çevresindekiler ağlıyor kaderi kötüymüş ne kadar da gençti diye sakat kalıyorsa kendi ağlıyor ne bu benim başıma gelen kör kader beni mi buldu diye.
Burada biri kör ama bu kesin olarak kader değil… Arkadaş ne kaderi sen gözünün önünden geçeni görmeyene kadar içtin üzerine bir de arabaya bindin bu kadar yiğitliğe kader ne yapsın.
Kaderi kazayı böyle anlamak olur mu?
Bizler elimizde ki imkanları sonuna kadar değerlendirmekle mükellefiz, çalışarak, ama her konuda sebepleri işleyerek, tedbirimizi alırız sonucu olumlu yada olumsuz fark etmez, biz gereğini yaparız, çünkü bu hayat bizim ve tek sorumlusuyuz.
Değişmez kader hayat felsefemiz olursa dua bile etmek bize bir süre sonra boş gelir, ne sağlığımız için ne yakınımız ne de kendimiz için değişmez kaderlerimize deva olmayacak diye buna da gerek görmez dilimiz.
Oysa bizler yardımı Allah’tan diler, kolaylıklar vermesi için ellerimizi açarız, ve Allah duaları kabul edendir, çalışıp uğraş verdiğimiz sürece…

1 yorum:

meteor11 dedi ki...

kader konusunda resulullah ASM çok konuşmzlardı...
bir konuyu dilim döndükçe anlatmak istedim. biz kaderimizi yaşıyoruz yoksa yaşadığımız şey mi kader... bu noktada dünyanın sınav dünyası olması hikmetinin ortadan kalkmaması esas olduğundan yaşadığımız şey kaderdir. kaderimizi yaşıyoruz diyerek yelkenleri suya indirip 'mu'tezile' gibi sapamayız. külli irade mutlaktır sınav sebebiyle cüz-i irade verilmiştir insanlara ancak biz neyin külli irade neyin cüz-i irade olduğunu ayırt edemeyebiliriz.(antolojiden meteor11)